"Şüphesiz Allah ve Melekleri Peygamber (Muhammed)e Çok Salât ve Senâ Ederler. Ey İman Edenler! Siz de Ona Salât-ü Selâm Getirin ve Tam Bir Teslimiyetle Gönülden Teslim Olun." (Ahzâb: 56)
"Ey Peygamber! Biz Seni Bir Şâhid, Bir Müjdeci, Bir Uyarıcı, Allah'ın İzniyle Allah'a Çağıran ve Nûr Saçan Bir Kandil Olarak Gönderdik." (Ahzâb: 45-46)
"O Kendiliğinden Konuşmamaktadır. Onun Konuşması, Ancak Kendisine Bildirilen Vahiyden Başka Bir Şey Değildir." (Necm: 3-4)
İslâm'mış Gibi Görünüp Din-i İslâm'a ve Müslümanlara En Büyük Darbeyi Vuran Vehhâbîler, Ehl-i Sünnet Olan Birçok İslâm Memleketini İfsad Ediyor!
"Ey Peygamber! Biz Seni Bir Şâhid, Bir Müjdeci, Bir Uyarıcı, Allah'ın İzniyle Allah'a Çağıran ve Nûr Saçan Bir Kandil Olarak Gönderdik." (Ahzâb: 45-46)
"O Kendiliğinden Konuşmamaktadır. Onun Konuşması, Ancak Kendisine Bildirilen Vahiyden Başka Bir Şey Değildir." (Necm: 3-4)
İslâm'mış Gibi Görünüp Din-i İslâm'a ve Müslümanlara En Büyük Darbeyi Vuran Vehhâbîler, Ehl-i Sünnet Olan Birçok İslâm Memleketini İfsad Ediyor!
Resulullah Aleyhisselâm'ı ve Sünnet-i seniyye'sini, hükümsüz hâle getirmeye çalışan Vehhâbîler;
Allah-u Teâlâ'nın nuru, âlemlerin gurur ve süruru Muhammed Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini açıkça inkâr ettikleri gibi,
bizzat Allah-u Teâlâ tarafından seçilip övüldüğü halde, o Yüce Peygamberimiz'e yakışmayan şeyleri isnad etmişlerdir.
Onun yolundan sapan; kim olursa olsun, dinden sapmıştır, İslâm dâiresinden çıkmıştır.
Ölçü budur.
O öyle bir doğru yoldadır ki, Allah-u Teâlâ'nın nurundan bir nurdur.
Kendi nurundan nurunu yarattı, o nurdan mükevvenâtı donattı, Mirac-ı şerif'te Cebrâil Aleyhisselâm dahi bir adım atamadı,
o ise huzur-u İlâhî'de bulundu, onu nurundan yarattığı için o yanmadı.
Amma bu nurdan ayrılan, kim olursa olsun İslâm'dan ayrılmıştır.
Ey Vehhâbîler!
İşte siz de Allah-u Teâlâ'yı ve Resulullah Aleyhisselâm'ı bırakıp da İbn-i Teymiye'lere, İbn-i Abdulvehhab'lara mı uyuyorsunuz?
Gittiğiniz bu yol Allah-u Teâlâ'nın ve Resulullah'ın yolu değildir.
Allah-u Teâlâ'nın nuru, âlemlerin gurur ve süruru Muhammed Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini açıkça inkâr ettikleri gibi,
bizzat Allah-u Teâlâ tarafından seçilip övüldüğü halde, o Yüce Peygamberimiz'e yakışmayan şeyleri isnad etmişlerdir.
Onun yolundan sapan; kim olursa olsun, dinden sapmıştır, İslâm dâiresinden çıkmıştır.
Ölçü budur.
O öyle bir doğru yoldadır ki, Allah-u Teâlâ'nın nurundan bir nurdur.
Kendi nurundan nurunu yarattı, o nurdan mükevvenâtı donattı, Mirac-ı şerif'te Cebrâil Aleyhisselâm dahi bir adım atamadı,
o ise huzur-u İlâhî'de bulundu, onu nurundan yarattığı için o yanmadı.
Amma bu nurdan ayrılan, kim olursa olsun İslâm'dan ayrılmıştır.
Ey Vehhâbîler!
İşte siz de Allah-u Teâlâ'yı ve Resulullah Aleyhisselâm'ı bırakıp da İbn-i Teymiye'lere, İbn-i Abdulvehhab'lara mı uyuyorsunuz?
Gittiğiniz bu yol Allah-u Teâlâ'nın ve Resulullah'ın yolu değildir.
2001 yılının Ekim ayında Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerin nur ışığı ile Vehhâbîler'in içyüzünü ortaya koyan "İslâm Dini ve Vehhâbîlik Dini" isimli eseri neşredilmişti.
Vehhâbîler'in nerelerden küfre kaydıklarını, Allah-u Teâlâ'nın nurunu söndürmek için nasıl faaliyetlerde bulunduklarını öğrenmek isteyen müslüman kardeşlerimize bu kitabın mutlaka okunması gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Ehemmiyetine binaen dergimize abone olan okuyucularımıza da bu kıymetli eseri hediye olarak veriyoruz.
Kendi beyanları ile: "Bizim beyanlarımız asla Ehl-i sünnet vel-cemaat olan Araplar'a değildir. Onlara saygı ve sevgimiz sonsuzdur... Zira ben de Arab'ım, Resulullah Aleyhisselâm'ın aslındanım ve onun yolundayım. Sözümüz Araplar'a değil, İslâm dininden çıkmış, dinini kurmuş Vehhâbîler'edir." buyurmuşlardır.
•
Bu vesile ile "Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin "Kalblerin Anahtarı" külliyatından olan "İslâm Dini ve Vehhâbîlik Dini" isimli kitabından derlenen mevzuyu arz ediyoruz:"
Mâlum olduğu üzere birçok din-i İslâm'dan çıkmış, yoldan sapmış fırkalar ve âlim geçinen câhiller, hususiyetle Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nurunu karartmak isteyen Vehhâbîler türemiştir.
"Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi." (Mümin: 5)
Âyet-i kerime'sinde buyurulduğu üzere Vehhâbî dinini yaymak için, Allah-u Teâlâ'nın dinini küfür püfüyle söndürmek için sinsi sinsi çalışmaktadırlar.
Resulullah Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini açıkça inkâr ettikleri gibi; bizzat Allah-u Teâlâ tarafından seçilip övüldüğü halde, Zât-ı âlileri'ne yakışmayan şeyleri isnat etmektedirler.
Hiç şüphesiz ki İslâm dinine göre iman; Kelime-i Şehâdet'tir. Allah-u Teâlâ'nın varlığına, birliğine, Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'ın O'nun kulu ve peygamberi olduğuna ve onun Allah-u Teâlâ tarafından bize getirip tebliğ ettiği esas ve hükümlerin doğru ve gerçek olduğuna tereddüt etmeden kesin olarak inanmak demektir.
"Lâ ilâhe illâllah" demekle iman etmiş olmaz, "Muhammedün Resulullah" deyince iman etmiş olur.
Diyeceksiniz ki: "Biz de Kelime-i şehâdet getiriyoruz, bayrağımızda 'Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resulullah' yazıyor. Ezanda da bunu söylüyoruz." Amma siz isimde kaldınız. Bu bir perdedir, icraatınız ayrıdır. Siz kendi dininizi yürütmeye ve yaymaya çalışıyorsunuz, İslâm dinini değil. Yoldan çıktınız, hem saptınız, hem de beşeriyeti saptırıyorsunuz. Resulullah Aleyhisselâm'a selât-ü selâm getirmeyi, Sünnet-i seniyye'sini tatbik etmeyi şirk kabul ediyorsunuz. Allah-u Teâlâ ona itaat edilmesini emir buyurduğu halde, siz bu emr-i ilâhîyi reddediyorsunuz. İşte bu yüzden, doğru yolda olmadığınızı izah ve ispat edeceğiz.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah katında din İslâm'dır." buyuruyor. (Âl-i imrân: 19)
Vehhâbîler ise İslâm dini'ni bırakmışlar, Vehhâbîlik dinini seçmişler, Resulullah Aleyhisselâm'ı da emirlerini de hükümsüz saymışlar, bundan ötürü de imandan kaymışlardır.
Onlar bu Âyet-i kerime'yi inkâr ediyorlar, Vehhâbîlik dinini esas tutuyorlar ve yaymaya çalışıyorlar. Bu bir gerçektir. İspatı işte bu Âyet-i kerime'dir.
Diğer Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rûm: 30)
Bunlar dimdik ayakta duran dini hükümsüz hâle getirmek, kendi dinlerini ayakta tutmak istiyorlar. Alenen Hazret-i Allah'a ve dinine karşı geliyorlar.
Bir diğer Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır." (Âl-i imrân: 85)
Allah-u Teâlâ böyle ferman buyuruyor. Yani Allah katında Vehhâbîlik dininin kabul olmadığını açıklıyorum ve ispat ediyorum. Bunların kurdukları dini de, başka din kurucuların kurdukları dinleri de kabul etmediğini Allah-u Teâlâ ilân ederken, bunlar kime kabul ettirmeye çalışıyorlar?
Zira Hazret-i Kur'an Cebrâil Aleyhisselâm vasıtası ile Resulullah Aleyhisselâm'a indirildi. Şeriat sahibi yalnız odur. Onun şeriatı olduğuna göre, Allah-u Teâlâ'nın hükmünü ancak o tebliğ edebilir. Başka birisinin değiştirmesi, o dini sanki çalmış ve kendisine mâletmiş gibidir. Bir başkasının bunu kendisine mâletmesi küfürdür.
İlâhî hükümleri hükümsüz sayarak Resulullah Aleyhisselâm'ı aradan çıkarıp, sanki onlara nâzil oluyormuş gibi göstermek, Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a karşı gelmektir. Bu büyük bir şirk değil midir? Bunu yapan müşrik değil midir?
Her ne kadar Allah-u Teâlâ'ya itaat ettik diyorlarsa da;
"Onların çoğu Allah'a iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar." (Yusuf: 106)
Âyet-i kerime'sinde beyan buyurulduğu üzere böyle yaşadıklarından kendilerinin de haberi yok, onlara tapanların da haberi yok.
Bu Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ onları müşrik olarak bize tanıtıyor. Kendilerini müslüman olarak göstermeye çalışıyorlar.
Âyet-i kerime'sinde ise:
"Onların kalpleri iman etmedi." buyuruyor. (Mâide: 41)
Kurulmuş bir dini hazır almak kolaylarına gitti. Bu ise bir şirktir, bunu yapan müşriktir.
Dili ile inandıklarını söyleyip de kalbi ile tasdik etmeyenler hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Bedevîler: 'İman ettik!' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz, bâri 'Müslüman olduk!' deyin. İman henüz kalplerinize yerleşmedi." (Hucurât: 14)
Mümin olmak için, imanın kalbe nüfuz etmesi ve o kimsenin takvâya bürünmesi lâzımdır. İslâm'ı kabul etti amma kök yok. Eğer iman kökleşirse kökün esası vardır. O kök vücuda dal-budak salar. Artık o vücudun her zerresi imanla dolu olur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
"Onlar o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmıştır." (Mücâdele: 22)
"Allah size imanı sevdirdi ve onu kalbinizde süsledi. Küfrü, fâsıklığı ve isyanı ise çirkin gösterdi.
İşte doğru yolda olanlar bunlardır." (Hucurât: 7)
Allah-u Teâlâ hakiki iman sahiplerinin kalbine imanı yazmış ve sevdirmiştir. Ey Vehhâbîler! Eğer size de imanı sevdirseydi, kalbinize yazsaydı, herhalde siz de hidayet yolunu bulurdunuz, böyle inkârda kalmazdınız.
Yalnız Vehhâbîler'e hitap etmiyorum, bütün din kuruculara hitap ediyorum. Hepsi aynı durumdadır. Bunların hepsi nefislerini ilâh edinmişlerdir, ilâhlık dâvâsı gütmüşlerdir. Bunlar kendi dinlerini ayakta tutmaya çalışan zümrelerdir.
Gerek Osmanlılar gerek diğer İslâm devletleri gittikleri her yerde Hazret-i Kur'an'ın hükmünü ve Resulullah Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini yaydılar. Bunlar ise Resulullah Aleyhisselâm'ı aradan çıkarıp, sanki peygamber kendileri imiş gibi, İslâm dinini kendilerine mâlettiler ve ortaya çıktılar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Gerçekten Allah'tan size bir NUR ve apaçık bir Kitap gelmiştir." (Mâide: 15)
Dikkat ederseniz Allah-u Teâlâ onu nur olarak vasıflandırıyor.
O "Asluhu nur cismuhu âdem"dir. Âyet-i kerime'lere bakın, bu hakikati görün. Amma bu Âyet-i kerime'lere inanmayanlara ben de derim ki:
"Asluhu kâfir cismuhu necis"tir.
Ona uyanlar nura nâil olmuşlardır. Ona tâzim etmeyenler, itibar etmeyenler, onu sevmeyenler ise bu nurdan mahrum kalmışlardır. Zulmeti tercih ettikleri için her zâlimden daha zâlim olmuşlardır, kendi nefislerini ateşe atmışlardır.
Vehhâbîler'in nerelerden küfre kaydıklarını, Allah-u Teâlâ'nın nurunu söndürmek için nasıl faaliyetlerde bulunduklarını öğrenmek isteyen müslüman kardeşlerimize bu kitabın mutlaka okunması gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Ehemmiyetine binaen dergimize abone olan okuyucularımıza da bu kıymetli eseri hediye olarak veriyoruz.
Kendi beyanları ile: "Bizim beyanlarımız asla Ehl-i sünnet vel-cemaat olan Araplar'a değildir. Onlara saygı ve sevgimiz sonsuzdur... Zira ben de Arab'ım, Resulullah Aleyhisselâm'ın aslındanım ve onun yolundayım. Sözümüz Araplar'a değil, İslâm dininden çıkmış, dinini kurmuş Vehhâbîler'edir." buyurmuşlardır.
•
Bu vesile ile "Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin "Kalblerin Anahtarı" külliyatından olan "İslâm Dini ve Vehhâbîlik Dini" isimli kitabından derlenen mevzuyu arz ediyoruz:"
Mâlum olduğu üzere birçok din-i İslâm'dan çıkmış, yoldan sapmış fırkalar ve âlim geçinen câhiller, hususiyetle Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nurunu karartmak isteyen Vehhâbîler türemiştir.
"Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi." (Mümin: 5)
Âyet-i kerime'sinde buyurulduğu üzere Vehhâbî dinini yaymak için, Allah-u Teâlâ'nın dinini küfür püfüyle söndürmek için sinsi sinsi çalışmaktadırlar.
Resulullah Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini açıkça inkâr ettikleri gibi; bizzat Allah-u Teâlâ tarafından seçilip övüldüğü halde, Zât-ı âlileri'ne yakışmayan şeyleri isnat etmektedirler.
Hiç şüphesiz ki İslâm dinine göre iman; Kelime-i Şehâdet'tir. Allah-u Teâlâ'nın varlığına, birliğine, Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'ın O'nun kulu ve peygamberi olduğuna ve onun Allah-u Teâlâ tarafından bize getirip tebliğ ettiği esas ve hükümlerin doğru ve gerçek olduğuna tereddüt etmeden kesin olarak inanmak demektir.
"Lâ ilâhe illâllah" demekle iman etmiş olmaz, "Muhammedün Resulullah" deyince iman etmiş olur.
Diyeceksiniz ki: "Biz de Kelime-i şehâdet getiriyoruz, bayrağımızda 'Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resulullah' yazıyor. Ezanda da bunu söylüyoruz." Amma siz isimde kaldınız. Bu bir perdedir, icraatınız ayrıdır. Siz kendi dininizi yürütmeye ve yaymaya çalışıyorsunuz, İslâm dinini değil. Yoldan çıktınız, hem saptınız, hem de beşeriyeti saptırıyorsunuz. Resulullah Aleyhisselâm'a selât-ü selâm getirmeyi, Sünnet-i seniyye'sini tatbik etmeyi şirk kabul ediyorsunuz. Allah-u Teâlâ ona itaat edilmesini emir buyurduğu halde, siz bu emr-i ilâhîyi reddediyorsunuz. İşte bu yüzden, doğru yolda olmadığınızı izah ve ispat edeceğiz.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah katında din İslâm'dır." buyuruyor. (Âl-i imrân: 19)
Vehhâbîler ise İslâm dini'ni bırakmışlar, Vehhâbîlik dinini seçmişler, Resulullah Aleyhisselâm'ı da emirlerini de hükümsüz saymışlar, bundan ötürü de imandan kaymışlardır.
Onlar bu Âyet-i kerime'yi inkâr ediyorlar, Vehhâbîlik dinini esas tutuyorlar ve yaymaya çalışıyorlar. Bu bir gerçektir. İspatı işte bu Âyet-i kerime'dir.
Diğer Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rûm: 30)
Bunlar dimdik ayakta duran dini hükümsüz hâle getirmek, kendi dinlerini ayakta tutmak istiyorlar. Alenen Hazret-i Allah'a ve dinine karşı geliyorlar.
Bir diğer Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır." (Âl-i imrân: 85)
Allah-u Teâlâ böyle ferman buyuruyor. Yani Allah katında Vehhâbîlik dininin kabul olmadığını açıklıyorum ve ispat ediyorum. Bunların kurdukları dini de, başka din kurucuların kurdukları dinleri de kabul etmediğini Allah-u Teâlâ ilân ederken, bunlar kime kabul ettirmeye çalışıyorlar?
Zira Hazret-i Kur'an Cebrâil Aleyhisselâm vasıtası ile Resulullah Aleyhisselâm'a indirildi. Şeriat sahibi yalnız odur. Onun şeriatı olduğuna göre, Allah-u Teâlâ'nın hükmünü ancak o tebliğ edebilir. Başka birisinin değiştirmesi, o dini sanki çalmış ve kendisine mâletmiş gibidir. Bir başkasının bunu kendisine mâletmesi küfürdür.
İlâhî hükümleri hükümsüz sayarak Resulullah Aleyhisselâm'ı aradan çıkarıp, sanki onlara nâzil oluyormuş gibi göstermek, Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a karşı gelmektir. Bu büyük bir şirk değil midir? Bunu yapan müşrik değil midir?
Her ne kadar Allah-u Teâlâ'ya itaat ettik diyorlarsa da;
"Onların çoğu Allah'a iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar." (Yusuf: 106)
Âyet-i kerime'sinde beyan buyurulduğu üzere böyle yaşadıklarından kendilerinin de haberi yok, onlara tapanların da haberi yok.
Bu Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ onları müşrik olarak bize tanıtıyor. Kendilerini müslüman olarak göstermeye çalışıyorlar.
Âyet-i kerime'sinde ise:
"Onların kalpleri iman etmedi." buyuruyor. (Mâide: 41)
Kurulmuş bir dini hazır almak kolaylarına gitti. Bu ise bir şirktir, bunu yapan müşriktir.
Dili ile inandıklarını söyleyip de kalbi ile tasdik etmeyenler hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Bedevîler: 'İman ettik!' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz, bâri 'Müslüman olduk!' deyin. İman henüz kalplerinize yerleşmedi." (Hucurât: 14)
Mümin olmak için, imanın kalbe nüfuz etmesi ve o kimsenin takvâya bürünmesi lâzımdır. İslâm'ı kabul etti amma kök yok. Eğer iman kökleşirse kökün esası vardır. O kök vücuda dal-budak salar. Artık o vücudun her zerresi imanla dolu olur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
"Onlar o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmıştır." (Mücâdele: 22)
"Allah size imanı sevdirdi ve onu kalbinizde süsledi. Küfrü, fâsıklığı ve isyanı ise çirkin gösterdi.
İşte doğru yolda olanlar bunlardır." (Hucurât: 7)
Allah-u Teâlâ hakiki iman sahiplerinin kalbine imanı yazmış ve sevdirmiştir. Ey Vehhâbîler! Eğer size de imanı sevdirseydi, kalbinize yazsaydı, herhalde siz de hidayet yolunu bulurdunuz, böyle inkârda kalmazdınız.
Yalnız Vehhâbîler'e hitap etmiyorum, bütün din kuruculara hitap ediyorum. Hepsi aynı durumdadır. Bunların hepsi nefislerini ilâh edinmişlerdir, ilâhlık dâvâsı gütmüşlerdir. Bunlar kendi dinlerini ayakta tutmaya çalışan zümrelerdir.
Gerek Osmanlılar gerek diğer İslâm devletleri gittikleri her yerde Hazret-i Kur'an'ın hükmünü ve Resulullah Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini yaydılar. Bunlar ise Resulullah Aleyhisselâm'ı aradan çıkarıp, sanki peygamber kendileri imiş gibi, İslâm dinini kendilerine mâlettiler ve ortaya çıktılar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Gerçekten Allah'tan size bir NUR ve apaçık bir Kitap gelmiştir." (Mâide: 15)
Dikkat ederseniz Allah-u Teâlâ onu nur olarak vasıflandırıyor.
O "Asluhu nur cismuhu âdem"dir. Âyet-i kerime'lere bakın, bu hakikati görün. Amma bu Âyet-i kerime'lere inanmayanlara ben de derim ki:
"Asluhu kâfir cismuhu necis"tir.
Ona uyanlar nura nâil olmuşlardır. Ona tâzim etmeyenler, itibar etmeyenler, onu sevmeyenler ise bu nurdan mahrum kalmışlardır. Zulmeti tercih ettikleri için her zâlimden daha zâlim olmuşlardır, kendi nefislerini ateşe atmışlardır.