SÜNNET-İ SENİYYE
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Vedâ Haccı hutbesinde ümmetine bıraktığını açıkladığı ve sımsıkı sarıldıkları takdirde, hiçbir zaman yollarını şaşırmayacaklarını haber verdiği iki şeyden ikincisi sünnettir.
"Hepiniz topluca sımsıkı Allah'ın ipine sarılın." (Âl-i imrân: 103)
Âyet-i kerime'sindeki Allah'ın ipinden murad Kitap ve Sünnet'tir.
Kur'an-ı kerim'de pek çok Âyet-i kerime, Sünnet-i seniyye'ye uymanın, Resulullah Aleyhisselâm'a itaat etmenin farz olduğunu göstermektedir.
Nitekim bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Resulullah size neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının." (Haşr: 7)
Bu bir emr-i ilâhî'dir.
Onun ilâhî hükümleri uygulama ve açıklamasında hata aslâ bahis mevzuu olamaz. Çünkü o, bizâtihi Allah-u Teâlâ'nın tasarrufu altındadır.
Sünnet-i seniyye Resulullah Aleyhisselâm'ın Rabb'inden aldığı risaleti tebliğden ibarettir.
Buhârî'nin rivayetine göre Cebrâil Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e Kur'an-ı kerim'i indirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de indirmiş ve öğretmiştir.
Kur'an-ı kerim vahiy olduğu gibi, Hadis-i şerif'ler de vahiydir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"O kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir." (Necm: 3-4)
Ey Vehhâbî! Sen bu Âyet-i kerime'yi de inkâr ediyorsun?
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in her sözü ilâhî bir vahye isnad eder.
Şu kadar var ki, Kur'an-ı kerim vahyin en yüksek mertebesidir. Lâfzı ve mânâsı ile birlikte vahyolunmuştur. Hadis-i şerif ise Vahy-i metlüv, yani okunan vahiy değildir. Lâfzı olmayıp sadece mânâdan ibarettir. Allah-u Teâlâ'nın dilediği şeyi bildirmektedir.
Resulullah Aleyhisselâm İslâm'ın ilk yıllarında Kur'an-ı kerim âyetleri ile karıştırılmaması için Hadis-i şerif'lerin yazılmasını yasaklamıştı. Buna rağmen ilk yıllarda güvendiği kimselerin yazmalarına izin verdiği gibi, karıştırılma ihtimali ortadan kalktıktan sonra bu yasağı kaldırmış ve yazılması için izin vermişti.
Abdullah bin Amr -radiyallahu anh- buyururlar ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'den her ne işitirsem yazardım. Kureyşliler beni bundan menetmek istediler. Dediler ki;
'Sen her şeyi yazıyorsun. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ise beşerdir. Rızâ halinde de gazap halinde de söz söyler.'
Bu tenbih üzerine yazmaktan bir müddet vazgeçtim. Nihayet bu durumu Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e arzettim. Mübarek parmağını ağzına götürerek:
"Yaz! Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, buradan hak sözden başkası çıkmaz!" buyurdu." (Ebu Dâvud: 3646)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Ben bir maskeyim. O nasıl tecelli ederse, ne buyurur ne duyurursa!" demek istiyor.
•
Resulullah Aleyhisselâm'ın her emrine itaat etmek farz olup, aykırı hareket etmek ise haramdır. Bu ise ilâhî bir hükümdür.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Biz hiçbir peygamberi, Allah'ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik." (Nisâ: 64)
Şu ilâhî hitaba bir bakın! Bir de Vehhâbîler'in Resulullah Aleyhisselâm'a karşı takındıkları tutuma bir bakın! Bu ilâhî hükümlere ters düşüp inkâr ettiklerinden dolayı küfre girmiş olmuyorlar mı? Onu hükümsüz saydıklarından dolayı İslâm dininden çıkmış olmuyorlar mı? Zira Allah-u Teâlâ ona itaat edilmesini emrediyor, onlar ise ona itaat etmeyi şirk sayıyorlar. Bu hareketleri ile asıl şirk koşanlar onlardır.
Şeytan kibirlenmesinden dolayı Allah-u Teâlâ'ya karşı geldi, lânete uğradı. Siz de kibrinizle şeytanın arkadaşı, yoldaşı oluyorsunuz ve onunla birlikte tepetakla cehenneme gidiyorsunuz. Bütün bu hakikatleri size inkâr ettiren, cehâletiniz ve kibrinizdir.
•
Allah-u Teâlâ kullarına ona uymayı ve yolundan ayrılmamayı emir buyurmaktadır:
"O Peygamber'e uyun ki, doğru yolu bulasınız." (A'râf: 158)
Bu Âyet-i kerime, Resulullah Aleyhisselâm'a uyanların doğru yolda olduğunu beyan ederken, ona uymayıp hafife alanların da doğru yolda olmadığını ilân ediyor.
Ey Vehhâbîler! Siz bu emr-i şerif'i inkâr ediyorsunuz, ilâhî hükümleri hükümsüz sayıyorsunuz, ilâhlarınıza uyuyorsunuz. Bu küfür değil midir? Bu da sizin aynanız olsun, kendinizi görün, beşeriyet de sizi görsün. Çünkü bir bu Âyet-i kerime'ye bakar, bir de sizin icraatınıza bakar. Dikkat eden gerçek mümin sapmaktan kurtulduğu gibi, imanını da kurtarmış olur.
•
Allah-u Teâlâ'ya ve Resul'üne tam bir teslimiyetle itaat etmek, imanın kemâli ve gereğidir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Eğer siz gerçekten müminlerseniz, Allah'a ve Peygamber'ine itaat ediniz." (Enfâl: 1)
Hitâb-ı ilâhî'ye bir bakın! Ona itaat etmeyenin gerçek mümin olmadığını anladınız mı? Amma bu Âyet-i kerime size hitap ediyor, beni söylüyor demeyin. Eğer bu Âyet-i kerime'ye inanmışsanız bu böyledir.
•
Allah-u Teâlâ ona itaati kendisine yapılacak itaatle birlikte emretti. Ona yapılan itaati kendisine yapılan itaat, ona muvafakatı kendisine muvafakat gibi saydı. İsmini ismiyle birlikte zikretti:
"Peygamber'e itaat eden, muhakkak ki Allah'a itaat etmiş olur." (Nisâ: 80)
Bu Âyet-i kerime mucibince ey Vehhâbîler, siz Peygamber'e itaat etmediğinize göre Allah-u Teâlâ'ya itaat etmiş olmuyorsunuz. Nasıl İslâm'dan çıktığınızı, nasıl küfre kaydığınızı bu Âyet-i kerime'den de mi anlamadınız? Kendinize bir dönün, vicdanınıza bir sorun, kararınızı kendiniz verin.
Siz ki Allah-u Teâlâ'nın nurunu söndürmeye çalışıyorsunuz, ben sizi niçin söndürmeyeyim? Saf ve temiz müslümanları kurtarmak için içyüzünüzü niçin dışarıya vermeyeyim?
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Vedâ Haccı hutbesinde ümmetine bıraktığını açıkladığı ve sımsıkı sarıldıkları takdirde, hiçbir zaman yollarını şaşırmayacaklarını haber verdiği iki şeyden ikincisi sünnettir.
"Hepiniz topluca sımsıkı Allah'ın ipine sarılın." (Âl-i imrân: 103)
Âyet-i kerime'sindeki Allah'ın ipinden murad Kitap ve Sünnet'tir.
Kur'an-ı kerim'de pek çok Âyet-i kerime, Sünnet-i seniyye'ye uymanın, Resulullah Aleyhisselâm'a itaat etmenin farz olduğunu göstermektedir.
Nitekim bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Resulullah size neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının." (Haşr: 7)
Bu bir emr-i ilâhî'dir.
Onun ilâhî hükümleri uygulama ve açıklamasında hata aslâ bahis mevzuu olamaz. Çünkü o, bizâtihi Allah-u Teâlâ'nın tasarrufu altındadır.
Sünnet-i seniyye Resulullah Aleyhisselâm'ın Rabb'inden aldığı risaleti tebliğden ibarettir.
Buhârî'nin rivayetine göre Cebrâil Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e Kur'an-ı kerim'i indirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de indirmiş ve öğretmiştir.
Kur'an-ı kerim vahiy olduğu gibi, Hadis-i şerif'ler de vahiydir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"O kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir." (Necm: 3-4)
Ey Vehhâbî! Sen bu Âyet-i kerime'yi de inkâr ediyorsun?
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in her sözü ilâhî bir vahye isnad eder.
Şu kadar var ki, Kur'an-ı kerim vahyin en yüksek mertebesidir. Lâfzı ve mânâsı ile birlikte vahyolunmuştur. Hadis-i şerif ise Vahy-i metlüv, yani okunan vahiy değildir. Lâfzı olmayıp sadece mânâdan ibarettir. Allah-u Teâlâ'nın dilediği şeyi bildirmektedir.
Resulullah Aleyhisselâm İslâm'ın ilk yıllarında Kur'an-ı kerim âyetleri ile karıştırılmaması için Hadis-i şerif'lerin yazılmasını yasaklamıştı. Buna rağmen ilk yıllarda güvendiği kimselerin yazmalarına izin verdiği gibi, karıştırılma ihtimali ortadan kalktıktan sonra bu yasağı kaldırmış ve yazılması için izin vermişti.
Abdullah bin Amr -radiyallahu anh- buyururlar ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'den her ne işitirsem yazardım. Kureyşliler beni bundan menetmek istediler. Dediler ki;
'Sen her şeyi yazıyorsun. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ise beşerdir. Rızâ halinde de gazap halinde de söz söyler.'
Bu tenbih üzerine yazmaktan bir müddet vazgeçtim. Nihayet bu durumu Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e arzettim. Mübarek parmağını ağzına götürerek:
"Yaz! Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, buradan hak sözden başkası çıkmaz!" buyurdu." (Ebu Dâvud: 3646)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Ben bir maskeyim. O nasıl tecelli ederse, ne buyurur ne duyurursa!" demek istiyor.
•
Resulullah Aleyhisselâm'ın her emrine itaat etmek farz olup, aykırı hareket etmek ise haramdır. Bu ise ilâhî bir hükümdür.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Biz hiçbir peygamberi, Allah'ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik." (Nisâ: 64)
Şu ilâhî hitaba bir bakın! Bir de Vehhâbîler'in Resulullah Aleyhisselâm'a karşı takındıkları tutuma bir bakın! Bu ilâhî hükümlere ters düşüp inkâr ettiklerinden dolayı küfre girmiş olmuyorlar mı? Onu hükümsüz saydıklarından dolayı İslâm dininden çıkmış olmuyorlar mı? Zira Allah-u Teâlâ ona itaat edilmesini emrediyor, onlar ise ona itaat etmeyi şirk sayıyorlar. Bu hareketleri ile asıl şirk koşanlar onlardır.
Şeytan kibirlenmesinden dolayı Allah-u Teâlâ'ya karşı geldi, lânete uğradı. Siz de kibrinizle şeytanın arkadaşı, yoldaşı oluyorsunuz ve onunla birlikte tepetakla cehenneme gidiyorsunuz. Bütün bu hakikatleri size inkâr ettiren, cehâletiniz ve kibrinizdir.
•
Allah-u Teâlâ kullarına ona uymayı ve yolundan ayrılmamayı emir buyurmaktadır:
"O Peygamber'e uyun ki, doğru yolu bulasınız." (A'râf: 158)
Bu Âyet-i kerime, Resulullah Aleyhisselâm'a uyanların doğru yolda olduğunu beyan ederken, ona uymayıp hafife alanların da doğru yolda olmadığını ilân ediyor.
Ey Vehhâbîler! Siz bu emr-i şerif'i inkâr ediyorsunuz, ilâhî hükümleri hükümsüz sayıyorsunuz, ilâhlarınıza uyuyorsunuz. Bu küfür değil midir? Bu da sizin aynanız olsun, kendinizi görün, beşeriyet de sizi görsün. Çünkü bir bu Âyet-i kerime'ye bakar, bir de sizin icraatınıza bakar. Dikkat eden gerçek mümin sapmaktan kurtulduğu gibi, imanını da kurtarmış olur.
•
Allah-u Teâlâ'ya ve Resul'üne tam bir teslimiyetle itaat etmek, imanın kemâli ve gereğidir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Eğer siz gerçekten müminlerseniz, Allah'a ve Peygamber'ine itaat ediniz." (Enfâl: 1)
Hitâb-ı ilâhî'ye bir bakın! Ona itaat etmeyenin gerçek mümin olmadığını anladınız mı? Amma bu Âyet-i kerime size hitap ediyor, beni söylüyor demeyin. Eğer bu Âyet-i kerime'ye inanmışsanız bu böyledir.
•
Allah-u Teâlâ ona itaati kendisine yapılacak itaatle birlikte emretti. Ona yapılan itaati kendisine yapılan itaat, ona muvafakatı kendisine muvafakat gibi saydı. İsmini ismiyle birlikte zikretti:
"Peygamber'e itaat eden, muhakkak ki Allah'a itaat etmiş olur." (Nisâ: 80)
Bu Âyet-i kerime mucibince ey Vehhâbîler, siz Peygamber'e itaat etmediğinize göre Allah-u Teâlâ'ya itaat etmiş olmuyorsunuz. Nasıl İslâm'dan çıktığınızı, nasıl küfre kaydığınızı bu Âyet-i kerime'den de mi anlamadınız? Kendinize bir dönün, vicdanınıza bir sorun, kararınızı kendiniz verin.
Siz ki Allah-u Teâlâ'nın nurunu söndürmeye çalışıyorsunuz, ben sizi niçin söndürmeyeyim? Saf ve temiz müslümanları kurtarmak için içyüzünüzü niçin dışarıya vermeyeyim?