II. Abdülaziz bin Suûd'dan Bugüne:
1891'de dağılan bu yönetimi uzun bir mücadeleden sonra Suûd hânedânından II. Abdülaziz bin Suûd 1902 yılında yeniden toplayarak Riyad merkezli Vehhâbî yönetiminin kuruluşunu ilân etti.
II. Abdülaziz, Arabistan yarımadasında gücünü artırmak için İngilizler'le işbirliği yaptı. Sonraki yıllarda Arabistan'ın diğer bölgelerini de ele geçirerek topraklarını genişletti. Abdülaziz 26 Aralık 1915'te İngiltere ile özel bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya göre Necd, Hasa, Katif, Cubeyl ve kendisine bağlı olan bölgelerin mutlak hükümdarı olarak tanındı. İngilizler de muazzam paralarla bunlara destek sağladı. Anlaşmaya göre Abdülaziz'in ele geçirdiği toprakların kesin yönetimi ona âit olacak, ondan sonra da yönetim çocuklarına geçecekti. Ancak bu toprakların yöneticileri hiçbir şekilde İngiltere'nin aleyhinde olmayacaklardı.
Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlanması üzerine, İngilizlerin de araya girmesiyle Osmanlı Devleti 1918 yılı sonlarında Medine'den çekildi. Vehhâbîler bundan sonra, Hâşimîler'in elinde kalan Mekke, Medine, Cidde ve Tâif'i ele geçirdiler. Abdülaziz bin Suûd 1926 yılının Ocak ayında "Necd ve Hicaz kralı" olarak kabul edildi. 17 Mayıs 1927'de İngilizler'le yapılan Cidde anlaşmasından sonra tam olarak bağımsız hâle geldi.
18 Eylül 1932'de Abdülaziz bin Suûd, ünvanını "Suûdî Arabistan Kralı" olarak değiştirdi. 4 Kasım 1953'de ölümüne kadar da Arabistan kralı olarak yaşadı. Krallığı boyunca Vehhâbî zihniyetini canlandırmak için çalıştı.
Onun arkasından oğlu Suûd bin Abdülaziz kral oldu. Onun 2 Kasım 1964'te ölümünden sonra yerine kardeşi Faysal bin Abdülaziz geçti. Onun 13 Haziran 1982'de ölümünden sonra da yerine kardeşi Fahd bin Abdülaziz geçti. Fahd, kardeşleri ile arasındaki saltanat rekabetinde Amerika'dan destek gördü ve krallığa geçmesinden sonra bu memleketi tamamen Amerika'nın güdümüne soktu. O'da ölünce yerine kardeşi Abdullah geçti.
Hülasâ-i kelâm; Vehhâbîlik sadece Arap yarımadasında kalmamış, kısa zamanda harice de taşmıştır. Hacc için bu bölgeye gelenler Vehhâbîlik'ten etkilenmişler, memleketlerine dönünce bu sapkın fikirleri yaymaya çalışmışlardır.
1891'de dağılan bu yönetimi uzun bir mücadeleden sonra Suûd hânedânından II. Abdülaziz bin Suûd 1902 yılında yeniden toplayarak Riyad merkezli Vehhâbî yönetiminin kuruluşunu ilân etti.
II. Abdülaziz, Arabistan yarımadasında gücünü artırmak için İngilizler'le işbirliği yaptı. Sonraki yıllarda Arabistan'ın diğer bölgelerini de ele geçirerek topraklarını genişletti. Abdülaziz 26 Aralık 1915'te İngiltere ile özel bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya göre Necd, Hasa, Katif, Cubeyl ve kendisine bağlı olan bölgelerin mutlak hükümdarı olarak tanındı. İngilizler de muazzam paralarla bunlara destek sağladı. Anlaşmaya göre Abdülaziz'in ele geçirdiği toprakların kesin yönetimi ona âit olacak, ondan sonra da yönetim çocuklarına geçecekti. Ancak bu toprakların yöneticileri hiçbir şekilde İngiltere'nin aleyhinde olmayacaklardı.
Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlanması üzerine, İngilizlerin de araya girmesiyle Osmanlı Devleti 1918 yılı sonlarında Medine'den çekildi. Vehhâbîler bundan sonra, Hâşimîler'in elinde kalan Mekke, Medine, Cidde ve Tâif'i ele geçirdiler. Abdülaziz bin Suûd 1926 yılının Ocak ayında "Necd ve Hicaz kralı" olarak kabul edildi. 17 Mayıs 1927'de İngilizler'le yapılan Cidde anlaşmasından sonra tam olarak bağımsız hâle geldi.
18 Eylül 1932'de Abdülaziz bin Suûd, ünvanını "Suûdî Arabistan Kralı" olarak değiştirdi. 4 Kasım 1953'de ölümüne kadar da Arabistan kralı olarak yaşadı. Krallığı boyunca Vehhâbî zihniyetini canlandırmak için çalıştı.
Onun arkasından oğlu Suûd bin Abdülaziz kral oldu. Onun 2 Kasım 1964'te ölümünden sonra yerine kardeşi Faysal bin Abdülaziz geçti. Onun 13 Haziran 1982'de ölümünden sonra da yerine kardeşi Fahd bin Abdülaziz geçti. Fahd, kardeşleri ile arasındaki saltanat rekabetinde Amerika'dan destek gördü ve krallığa geçmesinden sonra bu memleketi tamamen Amerika'nın güdümüne soktu. O'da ölünce yerine kardeşi Abdullah geçti.
Hülasâ-i kelâm; Vehhâbîlik sadece Arap yarımadasında kalmamış, kısa zamanda harice de taşmıştır. Hacc için bu bölgeye gelenler Vehhâbîlik'ten etkilenmişler, memleketlerine dönünce bu sapkın fikirleri yaymaya çalışmışlardır.