Büyük Fitne
İslâm'mış gibi görünüp din-i İslâm'a ve müslümanlara en büyük darbeyi vuran Vehhâbîler, ehl-i sünnet olan birçok memleketi ifsat etmişlerdir.
Balkanlar da, Kafkaslar da, Türk memleketlerinde, Arap âleminde ve daha birçok İslâm beldelerinde hıristiyan misyonerleri gibi çalışarak hem din-i İslâm'ı kaldırmaya hem müslümanları kandırmaya çalışıyorlar. Güya camilere, derneklere, vakıflara yardım ederek bol bol kitap dağıtarak, gönderdikleri adamlarla insan avlayarak sinsi sinsi İslâm dinini Vehhâbîleştirme gayretindeler. Bosna da, Sancak'ta müslümanlar "Sizin Boşnakça İlmihâl'iniz olmasaydı, buralar hep Vehhâbî olmuştu!" diyorlar. Bu derece çalışıyorlar, her yerde gençleri parayla, bursla kandırıyorlar, itikadı bozuyorlar.
Vehhâbîler, Osmanlı Devleti'nin yıkılış döneminde, o zamanın hegemonu İngiltere'nin desteği ile başgösteren karışıklıklar neticesinde ortaya çıkmış, Suudi Arabistan'ın üzerinde yüzdüğü petrol denizi vesilesi ile muazzam bir gelire sahip olmuşlardır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmaktadır:
"Kendilerine servet ve oğullar vermekle zannediyorlar mı ki, onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, onlar işin farkında değiller." (Mü'minûn: 55-56)
İşte sahip oldukları büyük finansal kaynaklarını, kendi Vehhâbîlik dinlerini yaymak için kullanan Vehhâbîler, dünyanın dört bir yanına yayılmış, zehirlerini saçmaktadırlar. Bosna'da, Çeçenistan'da, ülkemizde ve daha pek çok yerde yandaşları bulunmaktadır.
Vehhâbîlik dinini yaymak için, sinsi sinsi çalışmaktadırlar.
Suudî Arabistan Türkiye'de bazı camilere ve mekteplere yardımlar yapmıştır.
Nitekim onları savunanlardan birisi:
"Bugün gerek Amerika'da, gerekse başka yerlerde inşâ edilen câmilere Yunan kâfiri bir tek kuruş vermezken, bu iş için milyarlar harcayan Vehhâbîler onlarla nasıl bir tutulur? Vehhâbîler müslümandır, çünkü ehl-i kıbledirler. Böyledirler diye onların zihniyetinden uzak durmamak gerekmez." demektedir.
Onların iyi gibi görünen bu işlerinde gizli maksatları vardır. Vehhâbîler güya dine hizmet eder gibi görünüyorlar, fakat hiç şüphe yok ki Vehhâbîlik tohumlarını ekmek için zemin hazırlıyorlar.
Câhil ve zâlim olan insan da onlara kapılıyor. Baklavanın içine zehir konduğunu anlayamıyor, zehiri ile beraber baklavayı yutuyor, balık otu yutmuş balığa benziyor. Yaşayan ölü, canlı cenaze. Çünkü artık dinini değiştirmiş, ruhu ölmüş, olmuş bir canlı cenaze. Bundan da haberi yok. Bunca Âyet-i kerime'leri görmüyor, görmek de istemiyor. Onların maksatlı yaptıklarına göz dikiyor, müslüman olduklarını zannediyor, müşrik olarak yaşadıklarını da bilmiyor.
Burada da türeyen Vehhâbîler'e ciddiyetle beyanımız olduğu gibi; itirazları varsa Âyet-i kerime ile cevap bekliyorum, amma Vehhâbî dini ile değil.
Gayemiz bir taraftan sahte Vehhâbî dinine darbe vurmak, diğer taraftan da türemelerini ve etraflarında zehirlemek istedikleri halkı ikaz ve irşad etmektir.
İslâm'mış gibi görünüp din-i İslâm'a ve müslümanlara en büyük darbeyi vuran Vehhâbîler, ehl-i sünnet olan birçok memleketi ifsat etmişlerdir.
Balkanlar da, Kafkaslar da, Türk memleketlerinde, Arap âleminde ve daha birçok İslâm beldelerinde hıristiyan misyonerleri gibi çalışarak hem din-i İslâm'ı kaldırmaya hem müslümanları kandırmaya çalışıyorlar. Güya camilere, derneklere, vakıflara yardım ederek bol bol kitap dağıtarak, gönderdikleri adamlarla insan avlayarak sinsi sinsi İslâm dinini Vehhâbîleştirme gayretindeler. Bosna da, Sancak'ta müslümanlar "Sizin Boşnakça İlmihâl'iniz olmasaydı, buralar hep Vehhâbî olmuştu!" diyorlar. Bu derece çalışıyorlar, her yerde gençleri parayla, bursla kandırıyorlar, itikadı bozuyorlar.
Vehhâbîler, Osmanlı Devleti'nin yıkılış döneminde, o zamanın hegemonu İngiltere'nin desteği ile başgösteren karışıklıklar neticesinde ortaya çıkmış, Suudi Arabistan'ın üzerinde yüzdüğü petrol denizi vesilesi ile muazzam bir gelire sahip olmuşlardır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmaktadır:
"Kendilerine servet ve oğullar vermekle zannediyorlar mı ki, onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, onlar işin farkında değiller." (Mü'minûn: 55-56)
İşte sahip oldukları büyük finansal kaynaklarını, kendi Vehhâbîlik dinlerini yaymak için kullanan Vehhâbîler, dünyanın dört bir yanına yayılmış, zehirlerini saçmaktadırlar. Bosna'da, Çeçenistan'da, ülkemizde ve daha pek çok yerde yandaşları bulunmaktadır.
Vehhâbîlik dinini yaymak için, sinsi sinsi çalışmaktadırlar.
Suudî Arabistan Türkiye'de bazı camilere ve mekteplere yardımlar yapmıştır.
Nitekim onları savunanlardan birisi:
"Bugün gerek Amerika'da, gerekse başka yerlerde inşâ edilen câmilere Yunan kâfiri bir tek kuruş vermezken, bu iş için milyarlar harcayan Vehhâbîler onlarla nasıl bir tutulur? Vehhâbîler müslümandır, çünkü ehl-i kıbledirler. Böyledirler diye onların zihniyetinden uzak durmamak gerekmez." demektedir.
Onların iyi gibi görünen bu işlerinde gizli maksatları vardır. Vehhâbîler güya dine hizmet eder gibi görünüyorlar, fakat hiç şüphe yok ki Vehhâbîlik tohumlarını ekmek için zemin hazırlıyorlar.
Câhil ve zâlim olan insan da onlara kapılıyor. Baklavanın içine zehir konduğunu anlayamıyor, zehiri ile beraber baklavayı yutuyor, balık otu yutmuş balığa benziyor. Yaşayan ölü, canlı cenaze. Çünkü artık dinini değiştirmiş, ruhu ölmüş, olmuş bir canlı cenaze. Bundan da haberi yok. Bunca Âyet-i kerime'leri görmüyor, görmek de istemiyor. Onların maksatlı yaptıklarına göz dikiyor, müslüman olduklarını zannediyor, müşrik olarak yaşadıklarını da bilmiyor.
Burada da türeyen Vehhâbîler'e ciddiyetle beyanımız olduğu gibi; itirazları varsa Âyet-i kerime ile cevap bekliyorum, amma Vehhâbî dini ile değil.
Gayemiz bir taraftan sahte Vehhâbî dinine darbe vurmak, diğer taraftan da türemelerini ve etraflarında zehirlemek istedikleri halkı ikaz ve irşad etmektir.