ŞEFAAT
Şefaat dileme ve kabul etme yetkisi ancak Allah-u Teâlâ'ya mahsustur. Melekler de, peygamberler de, veliler de ancak O'nun izni ile şefaat ederler.
"Onlar, Allah'ın râzı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler ve O'nun korkusundan titrerler." (Enbiyâ: 28)
Onların herşeyi Hakk'a bağlıdır. Ancak O'nun hidayet vermesiyle irşad eder, ikaz eder, hakikatleri ortaya serer. Allah-u Teâlâ dilerse buna memur ettiklerini ahirette de şefaatçı kılar. Hiç şüphe yok ki bu da O'nun izniyle, emriyle ve iradesiyle olur.
Nitekim Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"O'nun katında, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez." (Sebe: 23)
Şefaat ancak ehil olanlara fayda sağlar. Ehil olmayanlara o gün hiçbir şefaatçının şefaatı fayda vermez.
•
Şefaat bir kimsenin suçunu affettirmek, kendisinden cezayı gidermek için hakkında yapılan bir iltimas ve istirhamdan ibarettir.
Günahı sevabından çok olduğu için cehenneme girmeyi hak eden günahkâr müminlere; Allah-u Teâlâ'nın izni ile peygamberler, sıddıklar, âlimler, şehitler şefaat edeceklerdir.
O kime şefaat yetkisi verirse, ancak o şefaat edebilir. Bu yetki O'na âittir.
"O'nun izni olmadan, katında kim şefaat edebilir?" (Bakara: 255)
Buna kim cesaret edebilir? Şefaat izni verilenler de hep O'nun rızâsı ve izni doğrultusunda âile efrâdına, yakınlarına ve dostlarına şefaat ederler. O'nun izin vermediği hiç kimse şefaat edemez.
Abdullah bin Ebi'l-Ced'a -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:
"Ben Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i şöyle buyururken işittim:
"Andolsun ki ümmetimden bir kimsenin şefaatiyle Temimoğulları'ndan daha çok kimse cennete girecektir."
Ashâb-ı kiram:
"Senden başka bir kimsenin mi yâ Resulellah?" dediler.
"Benden başka bir kimse!" buyurdu." (Tirmizî - İbn-i Mâce: 4316)
Bir Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyuruyorlar:
"Şefaatim, ümmetimin büyük günah işleyenleri içindir.
Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken (dünyada) susadığı zaman su vermiş olduğu adama rastlar, onu tanır ve ona:
'Benim için şefaat etmeyecek misin?' der.
Adam: 'Sen kimsin?' diye sorunca:
'Ben sana falan gün su içirmedim mi?' der. Öbürü bunu tanır ve (Allah katında) onun lehinde şefaatte bulunur. Adam da böylece geri çevrilir ve cennete gider." (Tirmizî: 2437)
Bütün bunlar Allah-u Teâlâ'nın engin merhametinin birer tecellisinden ibarettir.
Şefaat dileme ve kabul etme yetkisi ancak Allah-u Teâlâ'ya mahsustur. Melekler de, peygamberler de, veliler de ancak O'nun izni ile şefaat ederler.
"Onlar, Allah'ın râzı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler ve O'nun korkusundan titrerler." (Enbiyâ: 28)
Onların herşeyi Hakk'a bağlıdır. Ancak O'nun hidayet vermesiyle irşad eder, ikaz eder, hakikatleri ortaya serer. Allah-u Teâlâ dilerse buna memur ettiklerini ahirette de şefaatçı kılar. Hiç şüphe yok ki bu da O'nun izniyle, emriyle ve iradesiyle olur.
Nitekim Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"O'nun katında, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez." (Sebe: 23)
Şefaat ancak ehil olanlara fayda sağlar. Ehil olmayanlara o gün hiçbir şefaatçının şefaatı fayda vermez.
•
Şefaat bir kimsenin suçunu affettirmek, kendisinden cezayı gidermek için hakkında yapılan bir iltimas ve istirhamdan ibarettir.
Günahı sevabından çok olduğu için cehenneme girmeyi hak eden günahkâr müminlere; Allah-u Teâlâ'nın izni ile peygamberler, sıddıklar, âlimler, şehitler şefaat edeceklerdir.
O kime şefaat yetkisi verirse, ancak o şefaat edebilir. Bu yetki O'na âittir.
"O'nun izni olmadan, katında kim şefaat edebilir?" (Bakara: 255)
Buna kim cesaret edebilir? Şefaat izni verilenler de hep O'nun rızâsı ve izni doğrultusunda âile efrâdına, yakınlarına ve dostlarına şefaat ederler. O'nun izin vermediği hiç kimse şefaat edemez.
Abdullah bin Ebi'l-Ced'a -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:
"Ben Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i şöyle buyururken işittim:
"Andolsun ki ümmetimden bir kimsenin şefaatiyle Temimoğulları'ndan daha çok kimse cennete girecektir."
Ashâb-ı kiram:
"Senden başka bir kimsenin mi yâ Resulellah?" dediler.
"Benden başka bir kimse!" buyurdu." (Tirmizî - İbn-i Mâce: 4316)
Bir Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyuruyorlar:
"Şefaatim, ümmetimin büyük günah işleyenleri içindir.
Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken (dünyada) susadığı zaman su vermiş olduğu adama rastlar, onu tanır ve ona:
'Benim için şefaat etmeyecek misin?' der.
Adam: 'Sen kimsin?' diye sorunca:
'Ben sana falan gün su içirmedim mi?' der. Öbürü bunu tanır ve (Allah katında) onun lehinde şefaatte bulunur. Adam da böylece geri çevrilir ve cennete gider." (Tirmizî: 2437)
Bütün bunlar Allah-u Teâlâ'nın engin merhametinin birer tecellisinden ibarettir.