Makâm-ı Mahmûd:
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz en büyük şefaat makamı olan Makâm-ı Mahmûd'a erdirilerek de diğer peygamberlere üstün kılınmıştır.
Âyet-i kerime'sinde:
"Ümid edebilirsin ki, Rabb'in seni bir Makâm-ı Mahmûd'a gönderecektir." buyuruluyor. (İsrâ: 79)
O öyle bir makamdır ki, Hâlik-ı Azimüşân yalnız ve yalnız Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine bahşetmiştir. Hiç kimsenin şefaat edemeyeceği bir zamanda yalnız ona şefaat izni verilecek ve şefaatı kabul olunacak peygamber yalnız Muhammed Aleyhisselâm'dır.
Bu makam Resulullah Aleyhisselâm'ın insanlara şefaât etmek üzere çıkarılacağı, herkesin hamd ile yüceltileceği "Livâ-i hamd" altında muazzam şefaât makamı demektir. O makamda günahkârlara ve biçarelere şefaat edince mahşer halkı tarafından Resulullah Aleyhisselâm pek çok senâ olunacağı için o makama "Mahmûd" denilmiştir.
Ey Vehhâbîler! Sizin onu inkâr etmenizde, size ne gibi bir fayda vardır? Apaçık görülüyor ki burada Allah kelâmı var. Onu yaratan onu methediyor, en üstün dereceyi ona bahşettiğini beyan ediyor. Kendiniz saptığınız gibi, başkalarını da sapıtmaktan ne gibi bir fayda elde ediyorsunuz? Bunca hakikatler izah ediliyor, siz hâlâ münkir olarak mı yaşayacaksınız?
Allah-u Teâlâ;
"Sana Rabb'in, sen râzı oluncaya kadar verecek." buyuruyor. (Duhâ: 5)
Allah-u Teâlâ o gün, içinde bulundukları şiddetli ve dehşetli halin ağırlığından ona tâbi olanları rahata kavuşturacaktır.
Bu şefaat makamını yalnız ve yalnız ona tahsis etmiştir. Siz ona iman etmedikçe, onu saymadıkça sevmedikçe, hiç o sizi sever mi? Size şefaat eder mi?
Sizin ilâhınız hakkında bir Âyet-i kerime var mı ki onlara tapınıp duruyorsunuz? Bunca hakikatleri görmezden geliyorsunuz. Bu inkârınız sizi nereye götürüyor?
Ona bütün bu lütufları Rabb'isi verdi, sizin ilâhınız size neyi verdi? İlâhınızın size verdiği şey Hakk yolundan sapmanızdır. Dikkat ederseniz Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ravza-i Pâk'inde bir nur olarak yatarken, sizin ilâhınız şimdi bir avuç gübre kalmıştır ve ruhu da cehenneme gitmiştir.
•
Mahşerde ilâhî mahkemenin bir an evvel başlaması için en büyük şefaatte bulunacak olan Muhammed Aleyhisselâm'ın bu şefaat-ı uzmâ'sı mahşerdeki bütün insanlara ve cinlere şâmildir.
Bir şefaatı daha vardır ki, bu şefaat sebebiyle bir kısım bahtiyar müminler sualsiz hesapsız cennete girerler.
Bir kısım kimseler günahlarının çokluğu nedeniyle cehenneme girmeye müstehak oldukları halde, şefaat sayesinde azaptan kurtulup cennete girerler.
Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Kıyamet günü geldiğinde (Umumi surette) şefaat ederim ve ben 'Ey Rabb'im! Kalbinde hardal tanesi kadar imanı olanları cennete koy!' diye niyaz ederim. Bunlar cennete girerler. Sonra ben 'Ey Rabb'im! Hardal tanesinden az imanı olanları da koy!' diye yalvarırım."
Enes bin Malik -radiyallahu anh- der ki:
"Az bir imanı..." buyurduğu sırada ben Resulullah Aleyhisselâm'ın parmaklarına bakar gibi idim. O parmaklarını birbirine bitiştirerek işaret ediyordu." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2186)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz olduğu gibi, Allah-u Teâlâ'nın dilediği zatlar da bu hususta şefaat edeceklerdir.
Ebu Saîd -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Ümmetim içinde, insanlardan büyük cemaatlere şefaat edecek kişiler vardır. Onlardan kimi bir kabileye, kimi bir zümreye, kimi de bir kişiye şefaat edecek ve neticede bunlar cennete gireceklerdir." (Tirmizî: 2556)
Bazıları da günahları nispetinde ceza görmesi ve yanması gerekirken, şefaatın erişmesiyle cezasının hepsini çekmeden çıkartılıp cennete girerler, cehennemden kurtulurlar.
Câbir bin Abdullah -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Şüphesiz ki Allah bir topluluğu şefaat sayesinde cehennemden çıkaracaktır." (Müslim: 191)
Şefaat sayesinde bazı müminlerin de cennetteki dereceleri artar.
Şefaat sayesinde kıyametin sıkıntısı ve şiddeti ümmet-i Muhammed'e dokunmayacaktır.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruluyor:
"Her peygamberin bir duâsı vardır. Allah'a onunla duâ eder. Ben duâmı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklıyorum." (Müslim: 198)
Ebu Musa el-Eş'arî -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
"Şefaat ile, ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında muhayyer (serbest) bırakıldım. Ben ise, şefaat etmeyi tercih ettim.
Çünkü şefaat daha umumî ve daha çok yeterlidir. Siz bu şefaatımı takvâ sahibi müminler için mi sanırsınız? Hayır! O şefaatım günahkâr, hatalı ve pis işlere karışan (müslüman)lar içindir." (İbn-i Mâce: 4311)
Onun âlemlere rahmet oluşu sebebiyledir ki; ümmeti cehennemde ebedî kalıp azap görmekten kurtulacaktır, hesapları bütün ümmetlerden önce görülecek, işledikleri kabahatlere ve diğer hallere diğer peygamberler ve ümmetleri vâkıf olamayacaklardır. Alacakları mükâfatlar kat kat olacak, cennette nimetlerin en büyüğü olarak Cemâlullah'ı müşâhede edeceklerdir.
"Yetiş imdada ey Şâh-ı risâlet Rûz-i mahşerde
Ki derd-i bîdevâ'y-ı mâsiyet senden şifâ ister." (Muhammed Es'ad Erbîli -kuddise sırruh-)
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz en büyük şefaat makamı olan Makâm-ı Mahmûd'a erdirilerek de diğer peygamberlere üstün kılınmıştır.
Âyet-i kerime'sinde:
"Ümid edebilirsin ki, Rabb'in seni bir Makâm-ı Mahmûd'a gönderecektir." buyuruluyor. (İsrâ: 79)
O öyle bir makamdır ki, Hâlik-ı Azimüşân yalnız ve yalnız Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine bahşetmiştir. Hiç kimsenin şefaat edemeyeceği bir zamanda yalnız ona şefaat izni verilecek ve şefaatı kabul olunacak peygamber yalnız Muhammed Aleyhisselâm'dır.
Bu makam Resulullah Aleyhisselâm'ın insanlara şefaât etmek üzere çıkarılacağı, herkesin hamd ile yüceltileceği "Livâ-i hamd" altında muazzam şefaât makamı demektir. O makamda günahkârlara ve biçarelere şefaat edince mahşer halkı tarafından Resulullah Aleyhisselâm pek çok senâ olunacağı için o makama "Mahmûd" denilmiştir.
Ey Vehhâbîler! Sizin onu inkâr etmenizde, size ne gibi bir fayda vardır? Apaçık görülüyor ki burada Allah kelâmı var. Onu yaratan onu methediyor, en üstün dereceyi ona bahşettiğini beyan ediyor. Kendiniz saptığınız gibi, başkalarını da sapıtmaktan ne gibi bir fayda elde ediyorsunuz? Bunca hakikatler izah ediliyor, siz hâlâ münkir olarak mı yaşayacaksınız?
Allah-u Teâlâ;
"Sana Rabb'in, sen râzı oluncaya kadar verecek." buyuruyor. (Duhâ: 5)
Allah-u Teâlâ o gün, içinde bulundukları şiddetli ve dehşetli halin ağırlığından ona tâbi olanları rahata kavuşturacaktır.
Bu şefaat makamını yalnız ve yalnız ona tahsis etmiştir. Siz ona iman etmedikçe, onu saymadıkça sevmedikçe, hiç o sizi sever mi? Size şefaat eder mi?
Sizin ilâhınız hakkında bir Âyet-i kerime var mı ki onlara tapınıp duruyorsunuz? Bunca hakikatleri görmezden geliyorsunuz. Bu inkârınız sizi nereye götürüyor?
Ona bütün bu lütufları Rabb'isi verdi, sizin ilâhınız size neyi verdi? İlâhınızın size verdiği şey Hakk yolundan sapmanızdır. Dikkat ederseniz Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ravza-i Pâk'inde bir nur olarak yatarken, sizin ilâhınız şimdi bir avuç gübre kalmıştır ve ruhu da cehenneme gitmiştir.
•
Mahşerde ilâhî mahkemenin bir an evvel başlaması için en büyük şefaatte bulunacak olan Muhammed Aleyhisselâm'ın bu şefaat-ı uzmâ'sı mahşerdeki bütün insanlara ve cinlere şâmildir.
Bir şefaatı daha vardır ki, bu şefaat sebebiyle bir kısım bahtiyar müminler sualsiz hesapsız cennete girerler.
Bir kısım kimseler günahlarının çokluğu nedeniyle cehenneme girmeye müstehak oldukları halde, şefaat sayesinde azaptan kurtulup cennete girerler.
Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Kıyamet günü geldiğinde (Umumi surette) şefaat ederim ve ben 'Ey Rabb'im! Kalbinde hardal tanesi kadar imanı olanları cennete koy!' diye niyaz ederim. Bunlar cennete girerler. Sonra ben 'Ey Rabb'im! Hardal tanesinden az imanı olanları da koy!' diye yalvarırım."
Enes bin Malik -radiyallahu anh- der ki:
"Az bir imanı..." buyurduğu sırada ben Resulullah Aleyhisselâm'ın parmaklarına bakar gibi idim. O parmaklarını birbirine bitiştirerek işaret ediyordu." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2186)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz olduğu gibi, Allah-u Teâlâ'nın dilediği zatlar da bu hususta şefaat edeceklerdir.
Ebu Saîd -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Ümmetim içinde, insanlardan büyük cemaatlere şefaat edecek kişiler vardır. Onlardan kimi bir kabileye, kimi bir zümreye, kimi de bir kişiye şefaat edecek ve neticede bunlar cennete gireceklerdir." (Tirmizî: 2556)
Bazıları da günahları nispetinde ceza görmesi ve yanması gerekirken, şefaatın erişmesiyle cezasının hepsini çekmeden çıkartılıp cennete girerler, cehennemden kurtulurlar.
Câbir bin Abdullah -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Şüphesiz ki Allah bir topluluğu şefaat sayesinde cehennemden çıkaracaktır." (Müslim: 191)
Şefaat sayesinde bazı müminlerin de cennetteki dereceleri artar.
Şefaat sayesinde kıyametin sıkıntısı ve şiddeti ümmet-i Muhammed'e dokunmayacaktır.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruluyor:
"Her peygamberin bir duâsı vardır. Allah'a onunla duâ eder. Ben duâmı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklıyorum." (Müslim: 198)
Ebu Musa el-Eş'arî -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
"Şefaat ile, ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında muhayyer (serbest) bırakıldım. Ben ise, şefaat etmeyi tercih ettim.
Çünkü şefaat daha umumî ve daha çok yeterlidir. Siz bu şefaatımı takvâ sahibi müminler için mi sanırsınız? Hayır! O şefaatım günahkâr, hatalı ve pis işlere karışan (müslüman)lar içindir." (İbn-i Mâce: 4311)
Onun âlemlere rahmet oluşu sebebiyledir ki; ümmeti cehennemde ebedî kalıp azap görmekten kurtulacaktır, hesapları bütün ümmetlerden önce görülecek, işledikleri kabahatlere ve diğer hallere diğer peygamberler ve ümmetleri vâkıf olamayacaklardır. Alacakları mükâfatlar kat kat olacak, cennette nimetlerin en büyüğü olarak Cemâlullah'ı müşâhede edeceklerdir.
"Yetiş imdada ey Şâh-ı risâlet Rûz-i mahşerde
Ki derd-i bîdevâ'y-ı mâsiyet senden şifâ ister." (Muhammed Es'ad Erbîli -kuddise sırruh-)